Osmanlı Sanatı

Karanfilli Kadın (Levni)
Selimiye Camii Avlusu
Selimiye Camii Avlusu (Edirne)

Osmanlı İmparatorluğu merkeziyetçi yapısı, sanat alanında da, ortak üsluba ulaşılmasını sağlamıştır.XV. yüzyıldan itibaren osmanlı sanat dünyasının merkezi, çeşitli sanat dallarında sivrilen sanatçıların (Ehl-i hiref) örgütlendiği Topkapı sarayıydı.

 

Osmanlı sanatı, önemli ölçüde islam etkisi taşıyan bir Türk sanatıdır.Ama, temasta oldukları akdeniz ülkelerinin geleneklerinden de çeşitli unsurlar olan osmanlı sanatçıları, diğer islam ülkelerinde rastlanmayan üslup özellikleri göstermişlerdir.Osmanlı sanatının en gelişmiş ve en çok eser vermiş dalı mimaridir.Anadolu beylikleri döneminde arayışları ve denemeleri sürdüren osmanlı mimarisi, XVI. yüzyılda Mimar Sinan‘la doruk noktasına ulaştı.Sinan (1489/90-1588), yanlız İStanbul’da değil, Anadolu ve Rumeli’nin pek çok şehrinde de camiler, mescitler, medreseler, kervansaraylar, köprüler, saraylar, hamamlar, imaretler, darüşşifalar, türbeler, darülkurralar, su kemerleri ve mahzenler yapmıştır.

 

Rüstem Paşa Camii Minberi
Rüstem Paşa Camii Minberi

Mimar Sinan’ın bütün bir devre damgasını vuran, olağanüstü güçlü, olgun ve yetkin üslubu, sanatçının  ölümünden sonra da uzun zaman etkisini sürdürmüştür.XVI. yüzyılın sonuna kadar camiler ve diğer eserlerle İstanbul’da ortaya çıkan şehir görünümü, daha önce Bursa ve Edirne şehirlerinde gelişmiş olan türk şehir tipiyle de birleşerek, çok uzak iklimlerde bile hakim, karekteristik bir görünüm halinde yaşamağa devam etmiş ve Üsküp, Rodos, Halep, Kahire ve diğer eski şehirlerin bazı semtlerinde de yer yer kendini hissettire gelmiştir.Klasik osmanlı mimarisinin son büyük şaheseri, Sedefkar Mehmed Ağa’nın eseri olan Sultanahmed camiidir (1609-1671).Mimar Sinan’ın sonuna kadar götüremeyip çekirdek halinde bıraktığı bazı imkanlar, bu camide yepyeni bir ruhla geliştirilmiştir: mekanda akıcılık yüksek sivri kemerlerle taşınan geniş, ferah ve aydınlık iç mekan, kubbelerin ahenkli istifi… Sultanahmed camiinde, zaten aydınlık olan ana mekan, iç süslemelerin olağanüstü zenginliğinin de etkisiyle, adeta gösterişli bir saray halini almıştır; yirmi bini aşkın çini, göz kamaştırıcı bir koleksiyon sayılabilir.

 

Karanfilli Kadın (Levni)
Karanfilli Kadın (Levni)

Lale Devri’nde Osmanlı imparatorluğunda başlayan batılaşma eğitimi, kendini mimaride de hissetirir.XIX. yüzyılda ortaya çıkan türk barok sanatı, rokoko ve ampir üslupları, XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar etkisini sürdürmüş, daha sonra osmanlı mimarisine eklektik (seçmeci) bir tarz etkili olmuştur.

 

Osmanlılar, süsleme sanatlarında da, klasik bir üsluba ulaşmışlardır.Tezhiplerde, madeni, eşyada, seramiklerde, çinilerde, ağaç ve fildişi işlerinde, rumilerin, hatayilerin ve kıvrıkdalların tek tek veya bir arada kullanıldığı bezemeler görülür.Çini sanatında, yepyeni üslup ve teknikler geliştirilmiştir.XVI. yüzyılda iznik çinileri, renkli sır ve çiçek motifli sır altı teknikleri sayesinde ön plana çıkar.Özellikle iç mekanlarda kullanılan çinilerde görülen çiçek motifleri, giderek taşa da işlenmeğe başlanmıştır.Çini ve taş süslemenin yanı sıra ahşap işçiliği de (kapı ve pencere kanatları, vaaz kürsüleri, hünkar ve müezzin mahfillerinin tavan ve parmaklıkları, vb.) kayda değer süsleme örnekleridir.Kapı ve pencerelerde uygulanmış olan maden işçiliği de üstün nitelikleriyle dikkat çeker.Daha sonraki dönemlerde barok, ampir ve rokoko üslupları bezeme sanatlarında etkili olmuştur.

 

Ayrıca osmanlı süslemecilik sanatları arasında, hat sanatının da çok özel bir yeri vardır.Hat sanatı, Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarı, Hafız Osman, Mustafa İzzet gibi büyük hattatlarla, tarihinin en büyük şaheserlerine osmanlı devrinde kavuşur.Sülüs ve talik diye adlandırılan yazı türleri vb. mükemmelleştirilir; diyani ve rık’a gibi yepyeni yazı türleri yaratılır.Zamanla, harflerle figüratif istif’ler (sıkışık düzenlemeler) bile yapılacaktır.

 

Bunun dışında, Bursa, Edirne, Diyarbakır ve İstanbul’da hatayi denilen cilt tarzının olağansütü örnekleri verilmiştir.Daha sonra şükufe, lake, barok ve rokoko üsluplarında ciltler yaygınlaşır.İstanbul’da Beykoz semtini merkez edinen cam zanaatkarları, son derece zarif birer sanat eseri sayılabilecek cam eşya imal ederler.Mavinin farklı birkaç tonunda helezoni çizgilerle süslenmiş çeşmi bülbül’ler, bu cam işleme sanatının zirvesini belirtir.

 

Kaynak: Memo Larousse

22 thoughts on “Osmanlı Sanatı

  1. Osmanli sanatinda Lale devri sanirsam en büyük etken olarak öne cikiyor yoksa yaniliyormuyum ? Yani bu dönmde en cok sanatsal eserler ortaya cikmis. Hatta dil konusunda bile burda baya bi yol katedilmis diye okumustum.

  2. Özellikle Büyük Mimar olan ve adınıda bunda alan Mimar Sinan’ın eserleri ile ne kadar övünsek azdır. Allah mekanını cennet etsin.

  3. Osmanlı sanatında en sevdiğim özellik, müslüman bir toplum olamsından dolayı eserlere yansıyan islami desen, motif gibi unsurlar. Hatta bir belgeselde görmüştüm. Bir caminin bazı kısımlarının gölgesi güneş,n açısına göre namaz kılan insan silüetinde düşüyordu yere

  4. Osmanlı Devleti Zamnında Yapılan Hiç Bir değere Nerdeyse Hiç Saygı Göstermiyoruz. Bu Haklara Değerlere Sahip Çıkmamız Lazım. Saygılarımla

  5. O zamanlarda yapılan gerçek sanat eserlerine saygı duymamak mümkün değil, keşke şimdide kendimize özgü mimarimiz olsa ve bu taş binalar arasında hapsolmasak. O devirlerde yaşamayı çok isterdim.

Bir Cevap Yazın