Gazi Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra 11 Kasım 1938’de Cumhurbaşkanı seçildi. Milli şef unvanını aldı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçildiğinde dünya adım adım 2. Dünya Savaşı’na girmekteydi. İnönü bir diplomasi savaşı vererek 2. Dünya Savaşı’ndan Türkiye’yi uzak tutmuştur. İnönü dönemi Türk dış politikası genelde Atatürk’ün belirlemiş olduğu dış politika üzerinde sürdürürken özelde ise ileriyi düşünerek ölçülü davranma esasına dayalıdır. Dünya Savaşı başlarken mihver devletler Türkiye’yi yanına çekmek istiyorlardı. Bunun en önemli sebebi ise Türkiye’nin coğrafi koşullarının oluşturduğu stratejik üstünlüktü. Savaşın kesinlikle çıkacağını tahmin eden mihver ve müttefik devletlerin liderleri çıkacak olası bir savaşta Türkiye’nin oynayacağı rolü hesap ederek tecrübeli devlet adamlarını Ankara’ya büyükelçi olarak atamışlardır.
Almanya eski başbakanı tayin etmiştir. Siyaseti iyi anlayan olan İnönü, Türkiye’nin sahip olduğu bu önemi çok iyi biliyor ve Türkiye bu savaşa girerse tekrardan tüm okların Türkiye’ye dönebileceğini idrak etmişti. Savaştan mümkün olduğunca uzak duracak dış politikanın uygulanmasına inanıyordu. İnönü, özellikle Mihver kuvvetlerinin dört yanda hızla galibiyet kazana kazana ilerledikleri sırada bile Almanlara ve İtalyanlara, Türkiye’nin sınırlarının bozulmasına asla izin vermeyeceğini belirtmekten geri kalmadığı gibi her türlü istila teşebbüsüne olanca gücüyle karşı koyacağını da belirtmiştir. 2. Dünya Savaşı’nda kutuplaşma ortaya çıkmıştır ve arada kalan Türkiye ağır kan kaybetmiştir. İtalyan’ında Arnavutluk’u işgaliyle Türkiye’yi işgal endişesiyle Türkiye müttefik devletlerle antlaşma yapmaya zorlandı. 1939 ‘da İngiltere ve Fransa’yla antlaşma imzalandı. Bu antlaşma Akdeniz Paktı’nı andırıyordu. Bu antlaşma Türkiye’ye çeşitli yardımları da kapsıyordu. Toprak garantisinde getirmişti.
Bu antlaşmalar Almanya’nın Sovyet Rusya’yla antlaşmasından sonra kabusa dönüştü. Türkiye’nin savaşındaki Sovyet Rusya’yla ilişkileri oldukça güçlüydü. O zamanların şartlarına göre şartlı ve zorunlu olarak Batum’u verip 50 bin tüfek, top, gıda, tonlarca altın yardımı aldık ve Türkiye’de Turan hedefinden vazgeçmiş oldu. Mihver devletler Akdeniz ve Balkanlar’a yayılmasıyla Türkiye’nin müttefik devletlere yardım etmesi gerekiyordu fakat müttefik devletlerde her zamanki gibi sözünü tutmayıp silah ve mühimmat yardımı vermemişti. Osmanlı’nın borçlarını Osmanlı’dan ayrılan devletlere eşit dağıtılmadığı gibi Osmanlı’nın İngiltere’ye sipariş ettiği buharlı geminin tonlarca altınlarını alıp Osmanlı’ya vermemişti. Şeffaf olursak borçları ödediysek altınları veya gemiyi yeni şartların teknolojisi ve enflasyon değerinde almamız gerekirdi. Bu yüzden Türkiye antlaşmaya uymayıp savaş dışı kalmıştır. Almanya’nın Fransa’yı saf dışı etmesiyle Orta Avrupa yolu Almanya’ya açılmıştır. Sovyet Rusya’nın Panslavizm politikası olduğu için endişe duymuştur. Bu endişe İngiliz ve Sovyet yakınlaşmasını doğurdu. Sovyetler Romanya’ya asker çıkardı. Daha sonrasında Türkiye Bulgaristan’la saldırmazlık paktı imzalayıp bir yandan da Trakya’ya asker yığınağı yaptı. Almanya Sovyet Rusya’ya savaş açınca Naziler ’in hammadde ihtiyacı oluştu ve Türkiye’yle saldırmazlık paktını 1941’de imzaladılar. Türkiye’de halk hala Nazi işgali endişesi duyuyordu ve karara tepkiliydi.
Sonrasında Alman General Türkiye’nin güvenliği bizim güvenliğimizdir demiştir. Yine o dönemlerde Hitler’in söylediği varsayılan Türklere saldırırsak hepsini yok etmemiz lazım bir Türk dahi kalsa atalarının intikamını bizden alır sözleri kamuoyunu rahatlatmıştır. 1942 yıllarında Alman Rus savaşının başlamasıyla Japonya Amerika’ya savaş açtı. Bunalım dönemleri başlamıştı. Sovyetler ve Amerika müttefik devletlerin yanında yer aldı. Japonya mihver devletlerinin yanında. Almanya’nın Ruslara karşı art arda savaş kazanmasından sonra Alman taraftarı gözüken bir dışişleri bakanı atandı. İnönü savaşın gidişatına göre sürekli savaş kazanan devletler tarafında ikili üçlü oynamıştır. Ama Almanya’nın o ünlü Stalingrad çıkartması başarısızlıkla sonuçlanınca bu sefer Türkiye müttefik devletlerinin savaşı kazanacağını anlamıştır. Müttefik devletler hatta İngiliz Başbakan’ı bir ara Türkiye’ye gelerek yanında yer almalarını ve Ortadoğu ve Afrika’dan Alman’ları silip atma teklifinde bulunmuşlardır. İnönü savaşın daha bitmediğini ve taahhüt edilen mühimmatların bize verilmediğini söylemiştir. 1943 yılında ise temsilci ve telgraf yollamıştır. Adana’da bir görüşme yapılmıştır. Türkiye Rusya’ya güvenmediğini Churchill gayet iyi anlamış ve Stalin’e İnönü’ye güven vermesi gerektiğini açıkça beyan etmiştir. Kahire’de görüşmeler olmuştur İngilizler sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yanında görmek istediğini ve acil süratle savaşa girmesi gerektiğini her defasında söylüyorlardı.
İnönü’yü Kahire’ye çağırdılar ve orada Türkiye baskılara dayanamayıp prensip olarak savaşa girdi ama hiçbir zaman fiilen aslen savaşa girmedi. İnönü Sovyetlere güvenmiyordu. Sovyetler tek başına Almanları yenebileceğini zannediyordu. Balkanlar’da Türkleri görmek esasen istemiyordu. Bu arada İnönü Alman yanlısı Mareşal Fevzi Çakmak’ı yaşından dolayı emekli etti, dışişleri bakanını istifaya zorladı, Alman yanlısı aydınları tutuklattırdı. Almanya’ya krom ticaretini yasakladı. İnönü İngilizlerle anlaşarak bu seferde Almanya’yla ticareti yasaklamıştı. Müttefik devletlere zeytin dalını uzatmış oldu. 1945 yılında 2. Dünya savaşında müttefik devletlerin kazanmasıyla bitmiştir. Türkiye batıyı müttefik seçmiştir. İnönü çok iyi bir dış politika örneği vererek Türkiye’yi olası işgal ve harpten kurtarmıştır. 1945 yılında yeni bir Türk Dış Politikası görüyoruz. Almanya ile tüm bağlantılar kesilmiş, boğazlar kapanmış ve savaşa müttefik devletlerin yanına girilmiştir.
Daha sonra Ruslar aniden ültimatom verdi ve Kars ve Ardahan’ın kendilerine verilmesi ve Montrö boğazlar sözleşmesinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Türkiye şok yaşamıştı. Rusya’dan post olur ama dost olmaz. Türkiye bu sefer İngiltere’ye gitti ve İngiltere ise zamanında bizi dinleyip savaşa katılsaydınız başınıza bu hadiseler gelmezdi diyerek cevaplandırdı. Rusya ile Türkiye arasında psikolojik harp başladı. Birbirlerini gazeteler ile fikirleri halklara empoze etmeye çalıştılar. Şuan Rusya her zaman ikili oynuyor. Rusya’nın müttefiki olarak Çin dahi gösterilemez onlarla da zamanında toprak çatışması haline girmişlerdi. İçlerinde milyonlarca Türk varken Türkiye’ye savaş açma istekleri politikada Rusya içinde yaşayan Türklerin asimile edildiklerini ortaya koyar. Amerika Sovyetler boğaza inerlerse sıcak deniz hedeflerini gerçekleştireceklerini biliyordu. Onun için Türkiye ve Yunanistan’a askeri ve mali yardım yapıldı. Bu yardıma Truman doktrini denmektedir. Sonra Türkiye’ye Amerika başkanı Marshall yardım etti. Toplamda 350 milyon dolar kaynak sağlandı. 1946’da çok partili hayata geçerek Birleşmiş Milletlere üye oldu. Daha sonra batılıların oluşturduğu Avrupa Konseyine katıldı. Sonuç olarak Türkiye İnönü döneminde 2. Dünya Savaşı’nın Avrupalı devletlerarasındaki çıkar çatışması olduğunu biliyordu. Bu Türk Devletinin girmesinin gereği olan bir savaş değildi. Türkiye bu politikasıyla beraberinde batıya yüzünü dönmüş oldu. Savaşın son dakikalarında savaşa girerek Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesi olmak için manevra yaptı ama batılılar BM kurucu üyeliğine sıcak bakmadılar.
Marshall yardımı ile de Türkiye Amerika’ya yarı bağımlı bir Devlet haline geldi de diyebiliriz. Türkiye’ye modern harp silahlarını vermedikleri makul. Eski silahları da verdikleri borçla kendilerinden aldırdılar. Ama o zamanın şartlarına göre Türkiye o yardıma muhtaçtı. Atatürk 1938 yılında dış ticaret açığı kalmadan ülkeyi emanet etmiştir. Ama İnönü devrinden sonra bu pek söylenemez. O dönemde Paris antlaşması ile 12 Adalar Yunanistan’a devredildi fakat Türkiye o zaman bu sorunla ilgilenemedi. Bu Paris antlaşması 1974’deki Türkiye’nin Kıbrıs’a asker çıkarması ve kendi kanımızdan olan benimde Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olarak gördüğüm Kıbrıs Türklerini kurtarmasının zeminini hazırlamıştır. Soğuk Savaş döneminin ilk yıllarında ise Amerika gerek Rusya’nın sıcak denizlere inmesini engellemek gerekse Ortadoğu’da petrolün bulunmasıyla Türkiye’yi bir üs olarak kullanmak istemesinden dolayı Türkiye’yi koruyup, çeşitli yardımlar vermiştir. Daha sonrasında Türkiye’ye nükleer bomba yerleştirmiştir. Marshall yardımında alınan borçlarla birlikte o günden sonra Türkiye’nin dış açığı hiçbir zaman bitmedi. Ekonomik olarak dış politikaya bakar isek yurt içinde 40’a yakın fabrika tesisi kurulmuş ama dış ticarette etkili olamadık. Sadece ithalat olarak dengeler değişti, ihracat anlamında azalmadan farklı bir istatistik gelişmedi. Ülke silahla korunur, ama çıkar ekonomiyle sağlanır.