Misak-ı Millî ‘nin ana hatları Erzurum Kongresi (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) ve Sivas Kongresi’nde (4-11 Eylül 1919) biçimlendi.
Sivas Kongresi’nin talepleri doğrlultusunda Osmanlı hükümeti 11 Eylül’de genel seçim kararı aldı. Kasım ayında yapılan seçimlerde, Anadolu’nun her ilinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin gösterdiği adaylar kazandı. Seçilen adaylar Aralık ayı ve 1920 Ocak ayının ilk günleri boyunca ikişer üçer kişilik gruplar halinde Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyeleriyle görüştüler. Bildiri metni bu görüşmelerde son halini aldı. Heyet-i Temsiliye üyelerince imzalanan metin, Trabzon mebusu Hüsrev Sami Bey[kaynak belirtilmeli] (Gerede) aracılığıyla İstanbul’a gönderildi.
12 Ocak 1920’de İstanbul’da çalışmalarına başlayan Meclis, yönetim organlarını seçtikten hemen sonra bildiri konusunu ele aldı. 28 Ocak’ta yapılan bir kapalı oturumda “Ahd-ı Millî Beyannamesi” kabul edildi. 12 Şubat’ta Edirne mebusu Şeref Bey’in önerisi üzerine, beyannamenin bütün dünya parlamentolarına ve basına açıklanmasını kararlaştırıldı.
Beyannamenin kabulü ve yayımlanma biçimiyle ilgili henüz açıklığa kavuşturulmamış bazı noktalar mevcuttur. Her şeyden önce beyannameye ilişkin görüşmeler ve özgün metin Meclis-i Mebusan zabıtlarında yoktur. Bu durumda beyannamenin resmi bir oturumda değil, (Meclis üyelerinin tümüne yakınını kapsayan) Felah-ı Vatan grubunda kabul edilmiş olduğu ihtimali dile getirilmiştir. İngiliz büyükelçisi Sir Horace Rumbold, “yayınlanmış hiçbir imza listesi yoktur” diyerek, izlenen prosedürün “misakın geçerliliğini kuşkulu kıldığını” iddia eder.
Bunun yanı sıra Ankara’da hazırlanan 8 maddelik metinle İstanbul’da kabul edilen 6 maddelik metin arasında da farklar vardır. Ankara metninde bulunan, savaş suçlularının cezalandırılmasına ilişkin madde son metinden çıkarılmıştır. Ankara metninde iki ayrı maddede yazılan “mütareke sınırı” ve “Müslüman halkın bölünmezliği” konuları İstanbul’da birleştirilmiştir. Son maddede Milletler Cemiyeti’ni savunan bir ibare İstanbul’da ilan edilen metinden çıkarılmıştır.
En önemli belirsizlik birinci maddededir. Ankara’da düzenlenen metinde, Mondros Mütarekesi’yle belirlenen sınırların “içinde” yaşayan Osmanlı İslam çoğunluğunun “bölünmez bir bütün” olduğu vurgulanırken, İstanbul’da bu ifade—bazı kaynaklara göre — “mütareke çizgisinin içinde ve dışında” yaşayan Osmanlı İslam çoğunluğu olarak değiştirilmiştir. Yayımlanmış olan Misak-ı Millî metinlerinin bir bölümünde “ve dışında” deyimi vardır, bir kısmında ise yoktur. Misak-ı Millî ‘nin can damarını oluşturan sınırlar meselesindeki bu belirsizlik dikkat çekicidir.
KAYNAK: VİKİPEDİ
++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Amasya Tamimi’nden beri yapılan hazırlıkların ve oluşan bilincin, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde vatanın bütünlüğü ve bağımsızlığı konularında alınan kararların, son “Osmanlı Meclis-i Mebusanı” tarafından benimsenip onaylandığını gösteren ve 28 Ocak 1920’de İstanbul’da ilân edilen bildiri. 31 Ekim 1918’de yürürlüğe giren Mondros Mütarekesi, Osmanlı Devleti’nin topraklan üzerinde yaşayan azınlıklara, ya da farklı dinden ve ırktan insan topluluklarına ayrı bir devlet kura bilme” çağrısını yapmıştı. Yahudiler, Araplar, Ermeniler, Rumlar başta olmak üzere birçok etnik grup harekete geçti. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Yunanlılar ve Ruslar kendi çıkarlarına dokunmadıkları oranda, bu gruplara destek verdiler. Bir yandan da işgali yer yer sürdürdüler. Amasya Tamimi, işle bu bunalım ortasında işgale karşı durabilecek bîr hareketin oluşması için verilen ilk güçlü işaretti (21 Haziran 1919). Kısa bir zaman sonra Erzurum Kongresi gerçekleştirildi (7 Ağustos 1919). Erzurum Kongrcsi’ndc on maddelik bir karar alınarak Kurtuluş Sava-şi’nın nasıl yapılıp kazanılacağının ilkeleri ortaya kondu. 4-11 Eylül 1919′daki Sivas Kongresi, yurdun her tarafından gelen delegelerin katılmasıyla yapıldı. Kongrede, kapsam ve ruh bakımından Erzurum Kong-resi’ndc takınılan tavır desteklenip yenilendi.
Erzurum ve Sivas Kongreleri, anavatanın bağımsızlığını ve bölünmezliğini güvence altına almaya çalışmakta, müslüman olmayanlara bağımsızlığı ve toplumsal dengeyi bozacak ayrıcalıkların verilemeyeceğini belirtmekteydi. Misak-i Milli de aynı çizgi üzerinde ilerleyerek, “vatan parçalanamaz” deyip bu iki Kongrenin amaç ve kapsamını onayladığını ilan etti. Başta-rafında “Aşağıya imzalarını koyan Osmanlı Mcbusan Meclisi azaları, Devlet ve Milletin istikbalinin, haklı ve devamlı bir sulhe kavuşabilmesi İçin kabul edebileceği fedakarlığın en ileri haddini gösteren aşağıdaki esaslara tamamiyle uyulmasının sağlanmasıyla mümkün olduğunu ve bu esaslar dışında sağlam bir Osmanlı Saltanatı ve Cemiyetinin vücudunun mümkün bulunmadığını kabul ve tasdik etmişlerdi.” açıklaması bulunan Misak-ı Milli’de şu kararlara yer verildi: ”
1-) Osmanlı Devleti’nin sadece Arap çoğunluğun oturdukları ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında kalan kısımların mukadderatı, ahalinin serbestçe verecekleri reye uygun olarak tayin edilmek lazım geleceğinden, adı geçen mütareke hudutları içinde din, ırk ve soyca birlik olan, birbirine karşılıklı saygı ve fedakarlık hisleriyle dolu bulunan, anane ve içtimai hukukuyla yaşadıkları çevrenin şartlarına tamamiyle uyan Osmanlı-İslam ekseriyetinin oturduğu kısımların hepsi, hakikaten ve hükmen, hiçbir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür yetinin lesbiti de, halkının tam bir hürriyetle verecekleri reye göre yapılmalıdır;
2-) Halkın, ilk serbest kaldıkları sırada (Haziran 1918’de) verdikleri oylarla Anayurda katılma kararını belirten Elviye-yi Selase ( Üç Sancak: Kars, Oltu, Olur ve Şenkaya dahil Ardahan; Artvin ve Avara ile Çürüksu dahil Batum ) için gerekirse yeniden serbestçe oylama yapılmasını kabul ederiz.
3-) Batı Tarkya’nın geleceği de orada oturanların serbestçe verecekleri oylarla belirlenmelidir.
4) İslam Hilafeti’nin merkezi ve saltanatın payitahtı ve Osmanlı Hükümeti’nin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin emniyeti her türiü ihlalden korunmuş olmalıdır. Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazları’nın umumî ticaret ve münakalata açılması hakkında bizimle diğer bütün alâkadar devletlerin ittifakla verecekleri karar muteberdir;
5) İtilaf Devlet-leri’yle hasımları ve bazı müşavirleri arasında da kararlaştırılan anlaşma esasları içinde ekalliyetlerin hukuku, civarda bulunan memleketlerde müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifadeleri emniyetiyle tarafımızdan teyid ve temin edilecektir;
6) Milli ve iktisadi inkişafımız İmkan dahiline girmek ve daha asri, muntazam bir idare şeklinde işlerin yürütülmesine muvaffık olabilmek için her devlet gibi bizim de inkişafımızın temininden istiklâl ve tam serbestliğe sahip olmamız, hayat ve bekamızın temel ve esasıdır. Bu sebeple, siyasi, adli, mali inkişafımızı önleyen kayıtlara muhalifiz. Gerçekleşecek borçlarımızın ödeme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.”
Son “Osmanlı Meclis-i Mebusanı” tarafından ortaya getirilen Misak-ı Milli, bağımsızlığı ve vatanın bütünlüğünü ortadan kaldırabilecek bütün dış etkileri reddediyor; kurtuluşun, bütünleşmenin nasıl gerçekleşebileceğinin yollarını gösteriyordu. Ancak, bütün bu olumlu yanlarına rağmen, Türk milletinin bütün haklarını ifade ettiği de söylenemezdi. Bu yüzden Mİsak-ı Milli 18 Temmuz 1920 tarihinde Ankara’daki Meclis-i Mebusan tarafından da aynen kabullenilerek ilan edildiği zaman, Türk milletinin bütün haklarını ifade etmediği gerekçesiyle birçok mebus tarafından tenkit edilmiş ve itirazlara uğramıştı. Hatta daha geniş boyutlu yeni Misak-ı Milliler bile teklif edilmişti, fakat Misak-ı Milli hiçbir değişikliğe uğratılmadan, olduğu gibi kabul görmüştü.
Misak-ı Milli’nin ilanına tepki gösteren İngilizler ve diğer istilacı devletler, 16 Mart 1920′de İstanbul’u bütünüyle işgal ettiler. Resmi dairelere el koyup, Mcclis-i Mebu-san’ı dağıttılar. Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmasından ve kimi liderlerin tutuklanmasından sonra, Misak-ı Milli’nin ilkeleri doğrultusunda gelişecek Kurtuluş hareketinin ağırlık merkezi Anadolu’ya kaydı. Misak-ı Milli bildirisi paralelinde başlayan Kurtuluş hareketinin önemli mesafeler katetme-sinden, özellikle Sakarya Meydan Muhare-besi’nde kazanılan zaferden sonra, Anadolu’nun güney sınırlarında bulunan Fransa, 20 Ekim 1921′dc Misak-ı Milli’yi kabul eden ikinci ülke oldu. 16 Mart 1921 antlaşması ile de Sovyet Rusya, Mİsak-ı Milli’yi daha önce kabul etmişti. 24 Temmuz 1923′te Lozan Antlaşması imzalanırken, Misak-ı Milli ile belirtilen esaslar açıkça gündeme gelmiş; fakat bu asgari haklar temin edilememiş; Musul, Batı Trakya, Halep, Batum, Adalar ve Kıbrıs gibi Misak-ı Milli içinde bulunan yerler gözden çıkarılmıştır.
KAYNAK: Adem KANDEMİR