Türk-Rus ilişkileri 1683 Viyana bozgunundan sonra Osmanlı aleyhine olmaya başlamıştır. Çar I. Petro döneminden itibaren Rusya’nın geleneksel yayılmacılık politikası Doğu Anadolu, Balkanlar ve Boğazlar üzerinde olmuştur. Bilhassa en ağır baskıyı boğazlar üzerine yaparak sıcak denizlere ulaşmayı hedeflemiştir.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya Karadeniz sahillerine ulaşmış ve Ortodoks tebayı himaye bahanesi ile Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etme imkânı elde etmiştir.
XIX. Yüzyıldan itibaren Rusya Osmanlı Devleti’ni bölüp parçalamak için harekete geçmiştir. Bu amaçla Balkanlarda Panislavist bir politika izlemiştir. XIX. Yüzyılın sonlarından itibaren bir taraftan da Ermenileri kışkırtıp mevcut ortamdan faydalanarak Osmanlı Devleti’nin iç işlerine müdahale etme politikası takip etmiştir.
Birinci Dünya Savaşı başlarında Osmanlı Devleti’nin tarafsız politikasına İtilâf Devletleri özellikle Rusya büyük önem vermiştir. Çünkü Osmanlı Devleti tarafsız olduğu sürece müttefiklerinden Boğazlar yolu ile yardım alabilecekti. Ancak Osmanlı Devleti savaşa girince bu imkân ortadan kalktığından dolayı müttefikleri Rusya’ya silâh ve malzeme sevkiyatı için Çanakkale Cephesi’ni açtılarsa da başarısız oldular1.
Yardım alamayan Rusya’nın siyasî sosyal ve ekonomik sistemi 1917 ihtilâli ile yıkılmıştır. Rusya’da yönetimi ele geiren Bolşevikler Brest-Litovsk Antlaşması ile 3 Mart 1918 tarihinde savaştan çekildiler2. Böylece Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan istifade ederek Boğazları ele geçirerek sıcak denizlere inme plânı Çanakkale’de Mustafa Kemal’in üstün komuta gücü ve Türk askerînin direnişi sayesinde başarısız olmuştur.
Millî Mücadele döneminde TBMM’nin açılışından sonra yeni Türk Devleti ile Sovyetler Birliği arasında direk ikili ilişkiler başlamıştır3. Birinci İnönü muharebesinin kazanılmasından sonra Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Millî Mücadele hareketinin başarıya ulaşacağını anlayan Sovyetler Birliği, 16 Mart 1921’de TBMM ile Moskova Antlaşması’nı imzalamıştır4.
Türk Bağımsızlık Savaşı başarıya ulaşınca İtilâf Devletleri ile Türkiye arasında Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Boğazlardan Karadeniz’e geçen askerî gemilere sınırlamalar getirilmiş ve Milletler Cemiyeti güvencesinde Boğazların her iki tarafı askersizleştirilmiştir. Ayrıca Boğazlardan geçişi düzenlemek için bir kurul oluşturulacaktı. Boğazlarla ilgili bu düzenleme Sovyetler Birliği’ni tam memnun etmemiştir. Çünkü onlar Boğazlar rejiminin Karadeniz’e kıyısı olan devletlerce düzenlenmesini istemekteydiler5.
17 Aralık 1925 Yılında Türkiye ile Rusya arasında yapılan Saldırmazlık ve Tarafsızlık Antlaşması ile iki ülke arasındaki ilişkiler 1933 yılına kadar dostane bir şekilde sürmüştür6. 1934 Yılında Balkan paktının imzalanması sırasında Rusya’nın çıkardığı gereksiz güçlükler ve Türkiye’nin İtalya’dan çekinmesine rağmen Rusya’nın İtalya’yı desteklemesi iki ülke ilişkilerinin giderek soğumaya başlamasına neden olmuştur7.
Dünyada meydana gelen askerî ve siyasî gelişmeler üzerine Türkiye’nin başvurusu ile Boğazlar meselesi yeniden görüşülmüş ve 20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır8. Yapılan düzenleme ile Boğazlar Komisyonu kaldırılarak, Boğazların kontrolü ve güvenliği Türkiye’ye verilmiştir9.
İtalya’nın Akdeniz’de yarattığı tehdit, Habeşistan’ı işgali, Mussolini’nin Asya’yı hedef alan emperyalist emelleri Türkiye’nin İngiltere ile olan ilişkilerini iyi tutmaya yöneltmiştir. Türkiye bu dönemde İtalya ve Alman tehlikesine karşı İngiltere ve Sovyet Rusya’ya dayanmak istemiştir. Ancak Türkiye’nin İngiltere ile bir deklarasyon imzalanmasına varacak kadar ilişkilerin gelişmesi Batılıların Almanya’nın kendisine saldıracağından endişelenen Rusya bu ilişkileri iyi karşılamamıştır. Böylece İngiltere Türkiye’nin dış politikasında önce İtalya’ya sonra da Sovyet Rusya’ya karşı bir dayanak olmuştur.10 Özellikle Almanya’nın Mart 1939’da Çekoslovakya’yı işgali ve doğuya doğru yayılma politikası Türkiye’yi endişelendirmiş ve Batı dünyasına yanaşmasına neden olmuştur11.
Almanya’nın Polonya üzerindeki baskısının artması, Almanya ve İtalya’nın Balkanlardaki faaliyetlerini yakından takip eden Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile müzakerelere başlamasına neden olmuştur12.
Türk-İngiliz-Fransız Deklarasyonu ve Sovyetler Birliği’nin Tutumu
İtalya’nın 1939 yılı Nisan ayında Arnavutluk’u işgali Türkiye’yi endişelendirmiştir. İtalya’nın bu saldırısı üzerine İngiltere ve Fransa 13 Nisan 1939’da Yunanistan ve Romanya’ya garanti vermiştir. Aynı garantinin Türkiye’ye de verilebileceğini söylemeleri üzerine Türkiye hemen kabul ederek, İngiltere ve Fransa ile müzakerelere başlamıştır13.
Bu sırada Türkiye’nin endişelendiğini gören Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen Türkiye’nin İngiltere ile olan müzakerelerinin bir ittifaka varmasına engel olmak ve Türkiye’nin tarafsızlığını sağlamak amacıyla hemen harekete geçmiştir. Almanya en kısa zamanda Türkiye’ye etkin garantiler vereceğini, Türk Dışişleri Bakanı Saraçoğlu’na bildirmiştir14.
Bu arada Sovyet Dışişleri Bakanı Yardımcısı Potemkin Ankara’ya gelmiş ve Türkiye tarafından iyi karşılanmıştır. Bu sırada Sovyet Dışişleri Bakanı Yardımcısı Almanya’ya karşı mukavemet edilmesini ve Batılılarla işbirliği edilmesini istemiştir. Zaten Türkiye’nin düşüncesi de bu yöndeydi. Bu görüşmelerle ilgili olarak Türkiye, Sovyetler Birliği’ni haberdar etmiştir. Türkiye’nin İngiltere ile 15 Nisanda başlayan müzakereleri 12 Mayıs 1939 tarihinde Türkiye’yi “Barış Cephesi”ne bağlayan bir deklarasyonun yayınlanması ile sonuçlanmıştır. Bu deklarasyona göre iki taraf kendi milli güvenlikleri için bir ittifak antlaşması imzalayacaklardı. Bu antlaşma imzalanıncaya kadar taraflar Akdeniz bölgesinde savaşa yol açabilecek bir saldırı halinde işbirliği yaparak birbirlerine her türlü yardımda bulunmaya hazırlanacaklardı. Ancak bu antlaşma ile deklarasyon hiçbir devlete karşı olmayacaktı. Ayrıca Türkiye ve İngiltere Balkanlarda güvenliğin sağlanmasının gerekliliğini ilân etmişlerdir.
Hatay sorununun çözülmesinden sonra Fransa ile de aynı şekilde bir deklarasyon 23 Haziran 1939 tarihinde yapılmıştır.
Sovyetler Birliği Türk-İngiliz deklarasyonunu iyi karşılamış ve basınında bu ittifakı öven yazılar yayınlamışlardır15.
Almanya ve İtalya ise deklarasyona karşı tepki göstermişlerdir. Almanya, Türkiye’nin sipariş ettiği tüm savaş araç ve gereçlerinin gönderilmesini durdurmuştur16. Bu sırada Mihver devletleri Türk-İngiliz ilişkilerinin hiç olmazsa gelişmesini önlemeye çalışmışlardır. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen bu deklarasyonun bir ittifaka varmasını önlemek için hükûmet üzerinde baskıda bulunmaya çalışmıştır. 22 Mayıs 1939 tarihinde Von Papen Alman-İtalyan ittifakının imzası dolayısıyla Berlin’e gittiği zaman İtalyan Dışişleri Bakanı Kont Ciano’ya Türkiye’nin Almanya için önemine işaret ederek, İtalya’nın Oniki Ada’yı Türkiye’ye vermesi gerektiğini söylemiş ve Türkiye’yi İngiltere’ye yaklaştıran nedenin İtalya’nın Arnavutluk politikası olduğunu belirtmiştir. Özellikle Oniki Ada açısından Türk-İngiliz yakınlaşması İtalya’yı endişelendirmiştir17.
Sovyetler Birliği ve Almanya’nın Türkiye’yi Kendi Taraflarına Çekme Çabaları
Türkiye savaş sırasında yayılmacı bir politika izlemediği halde kendisi yayılmacı politikaların hedefi olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türkiye birinci derecede Sovyetler Birliği’nin yayılmacılığından çekinmiştir. İkinci olarak da Almanya ve İtalya yayılmacılığından endişelenmiştir18.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından Rusya’nın savaşa girdiği 22 Haziran 1941 tarihine kadar Türkiye ve Rusya ilişkileri açısından iki önemli konu vardır. Bunlar Rusya’ya karşı saldırı projesiyle, Rusya’nın Mihver devletleriyle Türkiye üzerinde pazarlıkları ve Balkan politikasıdır. İngiltere de bu sırada Türk-Rus ilişkilerini yakınlaştırmaya çalışmıştır.