Osmanlı-Prusya askerî ilişkileri ve yardımlaşması, XVIII. yüzyılın ortalarından itibaren başlamıştır. Prusya kralı II. Friedrich, 1760’da Maria Theresia (A-vusturya)’ya karşı bir savunma anlaşması yapmak için, Osmanlı Devleti’ne teklifte bulunmuştur. Ancak o dönemde çeşitli sebeplerden dolayı Osmanh-Prusya arasında geniş çaplı bir askerî/siyasî anlaşma zemini sağlanamamıştır.
XVIII. yüzyılın sonunda Alman subaylarının İstanbul’a geldikleri ve Osmanlı ordusunun durumunu inceledikleri bilinmektedir. Örneğin, III. Selim’in isteği ile 1798’de Prusyalı Albay von Goetze Türkiye’ye geldi ve Osmanlı kara birliklerini denetledi. III. Selim, XIX. yüzyılın başlarında Nizam-ı Cedid adı altında 30.000 kişilik Avrupa tarzında etkin vuruş gücü olan bir ordu kurmasına rağmen, bu birliklerin başarısı uzun süreli olamadı. İç muhalefetin en etkili gücü durumuna gelen Yeniçerilerin ayaklanmasıyla, yeni kurulan askerî düzen sona erdirildi3. Sultan da, yaptığı yenilik denemelerini hayatıyla ödedi.
Osmanlı ordusunda radikal yenilik ve değişiklikler, 1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra gerçekleştirilmeye başlandı. Sultan II. Mahmud, Yeniçeriler ve onlara destek veren bazı ulema, bürokrat, asker ve diğer çıkarcı grupların nüfuzlarını kırdıktan sonra yeniliklere başlayabildi. Bu çabalar içinde askerî mekanizmada gerçekleştirilmek istenenler oldukça önemli yer tutmaktaydı. Ancak bunun altyapısını oluşturmak için, Avrupa’dan yardım almaktan başka çare görülmüyordu. Bunu bilen Sultan da, askerî düzenlemeler için modern bir orduya sahip Prusya’nın subaylarını ülkeye çağırmayı en uygun yol olarak görmekteydi. Nitekim, bu niyet kısa sürede hayata geçirildi. Sultan II. Mahmud, 1835’de Prusya Kralı III. Friedrich’e başvurarak, ordusunda danışmanlık yapacak subaylar talep etti. Bu istek kabul edildi ve 1835 yılının Kasım ayının sonunda Yüzbaşı von Moltke ve Teğmen von Berg İstanbul’a geldiler. 1836’dan sonra bunları hepsi yüzbaşı rütbesinde olan von Vinkle, Fischer ve Mühlbach gibi askerî uzmanların Türkiye’ye gelişi izledi. Bunların asıl görevleri, askerî konularda danışmanlık ve askerî okullarda öğretmenlik yapmaktı. 1839’dan sonra bu subaylar görevlerini tamamlayarak ülkelerine geri döndüler.
Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde de Türk ordusunun modernleştirilmesi için, askerî teşkilatta bazı düzenlemeler yapıldı ve genel askerî yükümlülükler konuldu. Ancak bunlar da esasta ordunun vuruş kabiliyetini artırabilecek düzeyde değildi ya da geniş çapta yenilik getirmekten uzak kaldı. Öte yandan dönemin konjonktürel siyasî ilişkileri çerçevesinde XIX. yüzyılın ikinci yansından itibaren Türkiye’de Fransız kökenli subaylar, Osmanlı ordusunun değişik birliklerinde danışmanlık yapmaktaydılar. Yine bazı Prusya kökenli subayların da, aynı dönemde İstanbul’daki askerî okullar ve birliklerde bulunduğu ve danışman-öğretmen olarak çalıştıkları görülmekteydi. Bunlardan von Malinowski (Emin Bey), TurkForumuz.biz.Blum, Grümvaldt ve Wendt (Nadir Bey) paşa olarak Türk ordusunda görev yaparken; Lehmann, Lükling (Mahir Bey) ve Schwensfeuer (Ramim Bey) adlı subaylar albay rütbesini taşımaktaydılar. Bu Prusyalı subaylar, kendi ordularındanayrılarak Türk ordusunda görev yapmaya başlamışlardı. Bu sebeple hiçbir surette resmî sıfatlan yoktu.
1840’lardan itibaren Osmanlı ordusunda büyük ölçüde Amerikan silahları kullanılıyordu. Hatta Sultan II. Abdülhamid’in ilk iktidar yıllarında, iki ülke ara¬sındaki toplam ticaretin % 90’ını Amerikan silah ve malzeme satışı oluşturmaktaydı. 1870’li yıllardan itibaren Alman endüstrilerinin Osmanlı silah pazarına girmesiyle birlikte, ABD ve Alman firmaları arasında kıyasıya bir rekabet başlamıştır. Bu yarışta kısa süre içinde Almanlar üstün duruma geldiler. Nitekim ABD’nin 1877’de Osmanlı Devleti’ne silah ihracatı 1.000.000 Osmanlı Lirası iken, 1883’de % 800 bir düşüşle 138.500 Osmanlı Lirasına inmiştir.
Alman silah firmalarının Osmanlı Devleti’ne silah satışlarının tarihi 1860’lara kadar gitmektedir. 1861’de denenmek amacıyla Alman Krupp firmasına9 ilk top siparişleri verildi. Bunu 1863’de 48 ve 1864’de de 64 batarya sahra topunun yine Krupp’a siparişleri izledi. 1869’dan sonra, firmanın İstanbul’da temsilciliği açıldı10 ve Krupp toplarının Osmanlı pazarına girişi hızlandı. XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren Alman-Türk siyasî ve ekonomik işbirliğinin artması ile birlikte firmanın Türkiye’ye top ihracı daha fazla artacak ve bunu Schwaben’deki Oberndorf Mauser ve Berlin Lutwig Loewe gibi diğer büyük Alman silah firmalarının silah ve cephane ihraçları izleyecektir. Bu dönemde Alman silah sanayiinin Türk pazarına girmelerindeki etkenlerden birisi, 1870 Prusya-Fransa Savaşı öncesi ve esnasında kendi ülkeleri için ürettikleri silahların, savaşın bitimi ile ellerinde kalması idi. Bunların kısa sürede ülke dışına ihraç edilmesi gerekliydi. Osmanlı Devleti de, ordusunun vuruş gücünü yükseltmek için, bu silahlara ihtiyaç duymaktaydı. Bu amaçla 1773 yılında Osmanlı Hükümeti; ordu, donanma ve boğazların tahkimi için Krupp’a 1.000.000 (18.5 milyon Mark) Osmanlı Lirası değerinde 500 top sipariş etti.
Ayrıca 1873’ten sonra kıyı ve gemi topları siparişleri de yapıldı.
16 Mart 1877 tarihli İngiliz kaynaklı bir haberde Krupp’un, Türkiye’ye de¬ğişik çapta 100 top gönderdiği belirtilmiştir. Bu dönemde Doğu ve Güneydoğu Avrupa devletleri de Krupp’un en önemli müşterileriydiler. Örneğin; aynı dönemde Romanya, Osmanlı Devleti’ne karşı mücadele edebilmek için 6,5 milyon Mark tutarında bir meblağı silahlanmaya harcadı. Yine aynı dönemde Sırp hükümeti, silah satın almak için dış piyasalardan 9,7 milyon Mark tutarında borçlanmaya gitti. Onlan Yunanistan izledi. Yunan Parlamentosu da, 60 bin kişilik düzenli bir ordu için, 48,6 milyon Mark tutanndaki bir borçlanmaya onay verdi.
II. Sultan II. Abdülhamid Döneminde İlk Alman Askerî Heyeti ve Silah Sanayiinin Türk Pazarına Girişi
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında İngiltere ve Fransa ile yaşanan siyasî sorunlar, Türk dış politikasında Almanya’yı etkili bir konuma getirmeye başladı16. İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki emperyalistler arasındaki yarışa geç katılan, ancak çok kısa süre içinde çok yol alan ve çoğu sektörlerde bir dev haline gelen Almanya, Osmanlı parçalanmasına katılmadan ülkede sağlayacağı ekonomik, ticarî, askerî ve sermaye yatırımlarıyla barışçı giriş yollarını denemek istiyordu. Bu amaçla harekete geçmekte gecikmedi. Zaten bu dönemde Türkiye’de Alman dostluğunu ya da daha doğrusu girişimlerini sabırsızlıkla bekleyen potansiyel ideolojik bir ortam da oluşmaya başlamıştı.
XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı-Alman yakınlaşmasını sağlayan en önemli etken, konjonktürün de zorlaması ile Sultan II. Abdülhamid’in şahsi tercihi olmuştur. Sultan, siyasî bakımdan diğer devletlere nazaran Almanya’yı daha az tehlikeli buluyor ve Avrupalı devletler arasındaki emperyalist rekabeti kullanarak, Osmanlı coğrafyasının dağılmasını geciktirmeyi umuyordu. Öte yandan Almanya ile askerî işbirliğini öncelikler arasına sokan başka sebepler de vardı. Özellikle Fransa ile yaptığı savaşta Almanya, modern silahlan ve savaş tekniği ile askerî yeterliliğini de ispatlamıştı. Bu amaçla hem siyasî hem de askerî yakınlaşma ve işbirliği olarak Almanya seçeneği, Sultan’a çok daha realist geliyordu. Bütün avantaj ve riskleri değerlendiren Abdülhamid, 1881’den sonra, Türk ordusunu yeniden örgütlemek için, Almanya ile askerî işbirliğine karar verdi. Artık bu aşamadan sonra, Almanya’dan askerî heyet talebi ve askerî malzeme alımının önü açılmıştı. Ancak silah alımı için, Osmanlı malî sıkıntısı, en büyük sorunlardan biriydi ve ancak dış borçlanma ile çözümlenebilirdi. Bu konuda da Alman sermaye çevreleri ve bilhassa Deutsche Bank hazır bekliyordu.
Almanya’ya gelince, bu dönemde özellikle Başbakan Otto von Bismark’ın etkisiyle Kaiser I. Wilhelm, Doğu Sorunu’na (Osmanlı coğrafyasındaki problemlere) doğrudan aktif bir biçimde katılmak niyetinde değildi. Ancak İngiliz ve Fransızların Yakındoğu’daki hakimiyetlerini sınırlandırmak gerektiğini de bilmekteydi. Bismarck’a göre, Almanya Doğu’daki çıkarlarını dikkatlice korumalı, ancak gerekli olduğunda ileri atılmalıydı. Öte yandan O, bu dönemde İstanbul’a gönderilecek bir Alman askeri heyetinin, Alman silah sanayii başta olmak üzere ekonomik, ticarî vb. birçok konuda Alman çıkarlarına hizmet edebileceğini düşünüyordu.
Sultan II. Abdülhamid, Almanya’yı askerî yardımlar konusunda tek seçe¬nek gibi görse de, Fransa’yı da devre dışı bırakmak niyetinde değildi. Bu amaçla 1878’deki Rus yenilgisi sonrası dağılan Türk ordusunu yeniden örgütlemek için, ilk planda Fransa’dan askerî danışmanlar istedi. Ancak Fransızlar, birtakım sebepler ileri sürerek bu ricayı yerine getiremeyeceklerini bildirdiler. Bu fırsatı İstanbul’daki Alman Büyükelçi Paul von Hatzfeldt (1879-1881) iyi değerlendirdi ve Almanya’nın bu isteği yerine getirebileceğini bildirdi. Şartlar oluşunca Sultan II.Abdülhamid, 1880 yılının Mayıs ayında, Alman büyükelçi aracılığıyla Almanya’dan bir askerî heyetin Türkiye’ye gönderilmesini rica etti. Alman Başbakanı Bismarck, bu isteği 1 Haziran 1880’de Kaiser I. Wilhelm’e iletti. Alman heyetin Türkiye’ye gelmesi ile ilgili görüşmelerin sonuçlanması ve anlaşma zemininin oluşması yaklaşık iki yıl sürdü. Anlaşma sağlanınca, 11 Nisan 1882’de Kurmay Albay Otto August Johannes Kaehler’in liderliğinde Piyade Yüzbaşı Kamphövener, Topçu Yüzbaşı von Hobe ve Topçu Yüzbaşı Ristow’dan oluşan dört kişilik bir Alman heyeti ordularından izin alarak Türkiye’ye geldiler. Yine aynı yıl on genç Türk subayı da, eğitim ve öğretimlerini geliştirmek üzere Almanya’ya gönderildiler.
III. Goltz Paşa ve Alman Silah Firmalarının Türkiye’ye Silah Satışı
Sultan II. Abdülhamid, Alman askerî danışman Kaeler’in ölümünden sonra, 15 Ocak 1883’te Türkiye’ye gelen Colmar von der Goltz’u ferik unvanıyla 1886’da Osmanlı ordusundaki Alman reform grubunun liderliğine getirdi. Goltz, göreve başladığında Balkanlardaki Osmanlı topraklarında krizler had safhadaydı. Bu dönemde Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında Doğu Rumeli konusunda baş gösteren kriz, daha sonra Bulgaristan’ın Doğu Rumeli’yi topraklarına katması ile şiddetlendi. Bundan memnun olmayan Sırplar da akabinde Makedonya’ya göz dikince, 1885’lerde Bulgar-Sırp çatışması başladı. Bu sorunlardan faydalanmak isteyen Yunanistan’ın Girit için tertipler içine girmesi de krizleri büyüttü27. Bu krizler, silah firmaları ve bilhassa Krupp için iştah kabartan bulunmaz fırsatlardı. Çünkü her çatışma ya da kriz ortamı, hem Krupp firması hem de diğer Avrupalı silah tüccarları için, yeni silah siparişleri ve yüksek kazanç demekti. Çünkü aynı dönemde Krupp firması, sadece Osmanlı Devleti’ne değil ona karşı faaliyet içinde olan küçük Balkan devletlerine ve bilhassa Yunanistan’a da silah satıyordu. 1875’den itibaren Yunanistan ve diğer Balkan devletleri, Türklerin aleyhine hızlı bir silahlanma yarışına başlamışlardı. Aralık 1885’te bu planlara yönelik olarak Yunan Hükümeti, 100 milyon Markın üzerinde iki borç anlaşması yaptı. Bu borcun büyük bir kısmının Türkiye’ye karşı silahlanmaya gideceği açıktı. Bu pazarda Krupp, yine en önde gidiyordu. Nitekim kredi anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra Krupp, Yunanistan’a büyük miktarda top ve askerî malzeme satışını sürdürdü.
Maliyesi zor durumda olmasına rağmen Osmanlı Devleti de, 1880 ortala¬rından itibaren, ordusunun savunma gücünü yeni silahlarla artırmanın zorunluluk olduğunu bilmekteydi. Bilhassa Goltz geldikten sonra, İngiltere ve Rusya’ya karşı İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tahkim edilmesi sorunu gündemin başına oturmuştu. Bu güçlendirme mekanizmalarını sağlayacak silahların Almanya’dan ve bilhassa Krupp’tan gelmesi kaçınılmazdı. Haddizatında Goltz’un ileri sürdüğü askerî reformların ve daha başka birçok askerî modernleştirme projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni silahların alınmasına bağlıydı. Bu dönemde hem Goltz hem de İstanbul’daki Alman diplomatları, Krupp firmasının Türkiye’deki gayri resmî ticarî temsilcileri gibi çalışmaktaydılar. Öte yandan Osmanlı Devleti’ne karşı düşmanca şı¬martılan Balkan devletlerinin sınırlandırılmasında baş rolü oynayan ya da olaylar karşısında en azından tarafsızlığa bürünen Alman diplomatlarının bu çabaları, tica¬rî, askerî, ekonomik vb. imtiyazlar şeklinde Almanlara geri dönmekteydi. Bundan askerî anlamda en çok Krupp yararlanmaktaydı.
1885 Haziran’ında Osmanlı Hükümeti, bilhassa Çanakkale Boğazı’nın tah¬kimatı için Essen’deki Krupp firmasına toplam 11 milyon Mark tutarında çeşitli çaplarda 500 top sipariş etti31. Ancak ortaya çıkan olağanüstü durumdan ötürü, 20 Aralık 1885’te imzalanan bir başka anlaşma ile Krupp’un, Osmanlı Devleti’ne ilk planda birinci tertip olarak 120 batarya sahra topunu koşumlanyla birlikte bir ay sekiz hafta zarfında Osmanlı Devleti’ne teslim etmesi kararlaştırıldı. 1886 yılının Ağustos ayı başında onaylanan anlaşmaya göre, Krupp da, sipariş edilen topların mümkün mertebe vaktinde teslim edilmesi için, Osmanlı Hükümeti’nin gerekli tedbirleri almasını tavsiye etmiştir. Anlaşmanın üçüncü maddesinde “Devlet-i Aliyye’nin inde’1-icâb edevât-ı harbiyye bedelâtını vakt-i mu’ayyenden evvel te’diye” etmesi durumunda; yani 397.683 Osmanlı Liralık tutar ödendiği taktirde firma, önceki anlaşmada belirtilen 42 ayda teslim edilmesi gereken 308 batarya sahra toplarını 5 ay zarfında, 38 ile 40 ay zarfında teslim edilmesi gereken 24 cm. çapında 22 batarya toplan 14 ay zarfında, 35,5 cm. çapındaki 7 batarya topları da 45 ay yerine 24 ay zarfında teslim edecektir32. Schöllgen, 1886’da 440 batarya topun Krupp tarafından Türkiye için hazır hale getirildiğini yazmaktadır33. Bu siparişte Goltz, en üst düzeyde rol oynamıştır.
Ayrıca yine 10 Aralık 1885 tarihli bir tezkere suretinde, Krupp temsilcileri ile Osmanlı Bahriye nazırının Türk sahillerinde gerekli yerlere ve bazı limanlara torpido konulması, kaleler ve bazı istihkamların güçlendirilmesi amacıyla görüşmeler yapması için ferman çıktığı, ancak henüz bir görüşmenin olmadığı belirtilerek, bu konuların müzakere edilmesi ve çıkacak sonucun acele olarak hükümete bildirilmesi emredilmiştir.
Yine Temmuz 1886 tarihli bir belgeye göre, Osmanlı Devleti’nin savunulmasına ihtiyaç duyulan istihdam, sahra ve havan toplarının alınması amacıyla Goltz’un bir layiha sunduğu, top siparişi için Krupp yetkilileri ile görüşmek üzere bir komisyon oluşturulması ve topların alınması için gerekli meblağın Meclis-i Vükelâ’da askeriye için kararlaştırılan bütçenin içinde ise satın alınması, eğer bütçede yok ise meblağ tahsisinin yapılması Bâb-ı Ali’ye bildirilmiştir. Her halükarda bu meblağ bulunmuş olmalıdır ki, Osmanlı Hükümeti, Krupp’a 1886 Şubat’ında 426 sahra topu ile 60 havan topu sipariş etmiştir.
1885-1887 arasındaTurkForumuz.biz. Alman silah endüstrisi, 16,219 milyon Mark tutarında Türkiye’den sipariş aldı. Bu siparişlerin giderlerini karşılamak için Osmanlı Hükümeti, dış piyasalardan borçlanma yoluna gitti. Toplam 64,8 milyon Markı bulan silah giderlerini karşılamak için, Osmanlı Bankası’nın aracılığıyla dış piyasalardan 120,5 milyon Mark (6,5 milyon Osmanlı Lirası) tutarında % 5 faizli bir borç anlaşması imzalandı38. Borç için İzmir, Bursa, Beyrut, Edirne ve Selanik vilayetlerigümrükleri karşılık gösterildi. Düyün-ı Umumiye’nin bu borçta etkisi söz konusu olmadı. Bu krediden Osmanlı Hükümeti ancak 77,1 milyon Mark tutarında bir girdi sağladı. Bunun 7,6 milyon Marklık bir tutan da, silah siparişi için Krupp, Mauser ve Loewe gibi Alman silah fırmalannın kasalanna gitti. Bu kredi anlaşmasına Osmanlı Bankası’nın aracılık yapması sayesinde, Fransız sermaye çevreleri de oldukça yüksek para kazandılar. Ancak Goltz’un etkisiyle Türkiye’den Fransız silah fırmalanna verilen silah siparişleri oldukça aşağıya indirgendi. Böylece özel¬likle Krupp, Türkiye’de önemli bir top monopolü oluşturdu ve krikosuz kazançlar elde etmeye devam etti.1886 yılında Türkiye, Elbing’deki Schichau Tersanesi’ne önemli ölçüde torpido sipariş etti.
1887’de Krupp’un en önemli müşterileri Romanya, Yunanistan, Bulgaris¬tan ve Osmanlı Devleti idi. Osmanlı Hükümeti’nin, Krupp’un bu Balkan ülkelerine silah satmasından memnun olmadığı açıktı. Ancak bunu engellemek için yapılacak çok fazla bir şey de yoktu42. Yine 1887’de 500 bin tüfek, 50 bin karabina43 ve 100 milyon fişek Mauser/Loewe fırmalanndan satın alındı44. 9.8.1887 tarihli bir belge¬ye göre, Osmanlı Hükümeti; Mauser’den 2.470.375 Osmanlı Lirası tüfek ve fişek, Krupp’tan 742.137 Osmanlı Lirası top, barut vb. malzeme ve Germanya firmasından da 260.600 Osmanlı Lirası olmak üzere toplam 3.473.112 Osmanlı lirası tuta-nnda askerî malzeme satın almıştır. 1888 yılında da Osmanlı Harbiye Nezare¬ti’nin planlaması ile Alman silah fırmalanna 2,2 milyon Mark değerinde silah sipa¬rişi verildi.
Kaiser II. Wilhelm’in 2-6 Kasım 1889’daki İstanbul ziyareti, Alman silah endüstrisinin işine yaradı ve yeni siparişleri beraberinde getirdi. Geziden sonra Türkiye, Alman Mauser/Loewe’ye 250 bin tüfek ve Elbing’e torpido siparişi verdi. Kaiser’in bu ziyareti aşağı yukan 15,3 milyon Mark değerinde bir Alman silahının Türkiye’ye satılmasına sebep oldu47. Yani Kaiser II. Wilhelm’in İstanbul ziyareti, en çok Krupp ile Loewe ve Mauser fırmalanna para kazandırdı ve 1989/90’dan sonra da Türkiye’ye Alman silahlarının ihracı artarak devam etti.
1891-94 yıllan arasındaki Alman silah sanayiinin krize girdiği dönemde Oberndorf ve Berlin’de oldukça önemli düzeyde silah üretimi yapan Mauser ve Loewe firmaları, silahlarını Osmanlı Devleti’ne satarak, malî krizden kurtuldular. Bu dönemde Türk ordusu için 4 bin filinta tüfek ve 746 bin Mauser tüfeği üretildi. Bunlann toplam tutarı da 46,3 milyon Marktı. Loewe, ayrıca Türkiye’den 20 milyon Mark tutannda 100 milyon fişek, 0,6 milyon Mark tutannda barut olmak üzere cephane siparişi aldı. Karlsruhe’deki die Lorenzsche Metallpatronenfabrik (Lorenz Metal Fişek Fabrikası) ile Rottvveil, Hamburg ve Rheinland’daki barut.
Tarihenotdus | Tarih, Kültür ve Medeniyetler sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.