Eli Kanlı Kağan:Cengiz Han

cengiz han resim
Moğol Hükümdarı Cengiz Han

 

Moğol Hükümdarı Cengiz Han

Cengiz ve dört köpeği (Moğollar köpeği kutsal sayarlar) Harezm şehirlerini peş peşe düşürünce halkta görülmemiş bir panik başlar. Caminin yolunu unutanlar Allah dostlarını hatırlar, Necmeddin-i Kübra hazretlerine koşup “duâ buyursanız da, bu belâ uzaklaşsa” diye yalvarırlar. Büyük veli “bu, Kazâ-i mübremdir. Duâ bunu gideremez” buyurur ve “ne yapalım” diye akıl soranları Horasan’a yollarlar. Gelgelelim kendisi yurdundan ayrılmaz, delikanlı gibi cihâda çıkar ve şehîd olurlar. Vefat ettiği halde pençesini geçirdiği Moğol’u elinden alamazlar.

Harezm şehirlerinin akıbeti üç aşağı beş yukarı birbirinin aynı olur, dilerseniz biz birini (meselâ Buhara’yı) ele alalım mevzuyu dağıtmayalım.

Buhara’ya veda…
Moğollar terör estirmekte ustadırlar, devletlülere yolladıkları hediye sepetlerinden kesik kafalar çıkar. Halk katliamla yatar, katliamla kalkar, yüzlerinden gam kasavet akar. Cengiz’in esen yelden haber aldığını sanır, bırakın direnmeyi, fısıldamaktan korkar olurlar.

Cihad yanlıları silahlarını kuşanıp kavgaya hazırlanırlarken, mal ve makam sahipleri uzlaşmaktan yana tavır koyarlar.

Neyse, beklendiği gibi Cengiz Buhara’ya yaklaşır. Şehre birkaç fersah uzaktaki Zarnuk beldesinde onu deflerle zillerle karşılarlar. “Sarı fitne” memnun görünür ve Zarnuk’a “Kutluğbalığ” gibi bir ad bağışlar. Zarnuklular kendilerini koyvereceklerini ve “haydi gidin işinize bakın” diyeceklerini sanırlar. Ama Cengiz “madem bizi bu kadar seviyorsunuz, uğrumuza ölmelisiniz” der, onları kalkan yapar. Zarnuklular dindaşlarının attığı oklara hedef olurlar.

Tehlike yaklaştıkça Buhara’daki münakaşalar alevlenir. Uzlaşmacılar mücahidleri hırpalar “gidinin çulsuzları! Sizin kaybedecek bir şeyiniz yok tabii. Başımıza dert açacaksınız!” diye yırtınırlar.
Teslimiyetçilerle, teslimetmeyelimciler birbirleriyle boğuşurlarken Moğollar görünür, kum gibi kaynayan askerler ufku sarar.

Şehirde belki 50 bin süvari vardır. Bunlar halka bir şey söylemeden hazırlanır ve o gece ani bir çıkış yaparlar. Cihad yanlıları bunların Moğol ordusunu basacağını sanır ve heyecana kapılırlar. Başlarında Hamid Pur, İhtiyareddin Güçlü ve Sevinç Han gibi tecrübeli komutanlar olduğuna göre Cengiz’in çekeceği vardır. Fakat, Süvariler aksi yöne döner ve Horasan’a doğru kaçmaya başlarlar. Ancak yata yata yağ bağlayan hayvanlar tez tıkanır, henüz Ceyhun’a varamadan Moğollara yakalanırlar. Öyle bir kıtal olur ki (Cüveyni’nin ifadesiyle) güneş doğduğunda sahra “kanla dolu leğeni” andırır.

Sözünde durur(!)
Süvariler kırılınca eşraf hepten panikler, aralarında toplanır, “anlaşma yapmakta” karar kılarlar. Cihad yanlıları iç kaleye çekilirken, Bedrüddin Kadı’yı Cengiz’e yollarlar. Kanlı kağan “sözüm söz” der, “size asla kılıç çekilmeyecek!” Hatta katibine eman yazdırır, bizzat eliyle mühür basar.

Buharalılar kapıları açar beklemeye başlarlar. Moğollar önce sakince, sonra çığlık çığlığa şehre dalar, yağma ve kıyıma başlarlar.

İbn-ül esirin anlattığına göre Cengiz Ulucami’ye atıyla girer muhteşem mabedi sultanın sarayı sanar.

Yazılı kağıt görmeye dayanamayan yabaniler, nefis cildli, ince tezhibli, altın yaldızlı kitapları yırta yırta ilerler ve Kuran-ı kerimlere ulaşırlar. Mushaf-ı şerifler parçalanırken halkın yüzünün aldığı şekil Cengiz’in gözünden kaçmaz. Aşağılık katil en yapılmayacak şeyi yapar, şarap kasesini eline alır ve genç kızları Kur’an-ı kerim yaprakları üstünde oynamaya zorlar. Cemaat ilk kez gayrete gelir “lütfen! O Allahın kitabı” diye mırıldanırlar. Cengiz iğrenç bir kahkaha attıktan sonra sorar: “Peki bu kitapta düşmanınızla uzlaşın yazıyor mu?”
-Aksine “savaşın” yazıyor.
-Peki niye kitabınıza uymadınız?
Cümleler ağızlarında donar, ortalığı yapış yapış bir sükut sarar.

Cengiz “Kendi kitabına uymayan bir taife bana uyar mı?” diye haykırır, “Siz yarın beni de yolda koyarsınız!”

Halkı derler toparlar namazgâh sahrasına çıkarırlar. Kadınları, kızları, paylaşır, ufacık çocukların bile ırzına geçip gırtlaklarlar. İşe yarar erkekleri Semerkand muhasarasında kullanmak üzere ayırır, yaşlılara “mezarınızı kazın” diye bağırırlar.

Eşraftan bazıları öne çıkar, imzalı mühürlü emanı uzatır ve “kılıç çekilmeyecek” sözünü hatırlatırlar. Cengiz “sözümüz söz” der, “biz kimseye kılıç çekmeyeceğiz. Ama bu, sizi diri diri gömdürmeyeceğim mânâsına gelmiyor ki…”

Ecel geldi cihane…
Peki iç kaleye sığınan 400 mücahid? Onlar Gök-Han komutasında ölümüne dövüşür, Moğalları çok uğraştırırlar. Sokak çatışmaları günlerce sürer. Neticede beklenen olur, şehadet şerbetini yudumlarlar.
Hasılı Allah rızası için cihada çıkanlar şehid olurlar. Uzlaşmacılar, dünyalık hesabı yapanlar, kafirlere kavuk sallayanlar şerefsizce ölür pişman olurlar.

Bu dünya Cengiz’e de kalmaz, İslam ülkelerini kan gölüne çevirdikten sonra tekrar Çin’e yönelir ve bu seferde ölür. Bin işçi ona muhteşem bir mezar yapar, ancak binini de öldürür mezarın yerini sır gibi saklarlar.

Bakın şu işe ki Türkler dedelerinin katilini tez unuturlar. Hatta “sarı fitne”yi “Cengiznameler” yazarak destanlaştırır, çocuklarına Cengiz ve Timuçin gibi isimler koyarlar.

İrfan ÖZFATURA

Bir Cevap Yazın