Nizam-ı Cedid nedir?

Nizam-ı Cedid Ordusu Geçiş Töreni 3.Selim Töreni İzliyor

Bir devletin iki temel vazifesi vardır: Birincisi, memleket içinde adaleti ayakta tutarak vatandaşların haklarını korumak ve ikincisi de, vatanın sınırlarını düşmana karşı savunmaktır. III. Selim tahta çıktığında yani 1789 yılında, Osmanlı Devleti, memleketin her tarafına yayılan derebeylik ve a’yânlar idaresiyle birinci vazifesini ve imzaladığı Küçük Kaynarca Andlaşması ile de ikincisini yapamaz hale gelmişti. Bütün bu bozukluklar, Lale Devrinden beri devam edip gidiyordu. I. Mahmûd, III. Mustafa ve I. Abdülhamid, bunların farkına varmalarına rağmen, yeniçeri engelinden dolayı istenilenleri yapamadılar.

Birincisini yapabilmenin şartı hukukî, idarî ve iktisadî hayata ait köklü ıslâhatlar yapmak ve ikincisini yerine getirmenin şartı da, artık savaş yapamaz hale gelen Osmanlı askerini yani kapıkullarını yeniden düzenlemek idi. İşte bu alanlarda yapılacak olan yeni düzenlemelere ve ıslâhata nizâmı cedîd adı verildi ve bu düzenlemelerden özellikle askerî alanda yeniden tertip edilen ve Avrupa usulü eğitilen düzenli orduya nizâmı cedîd askerleri denmesi hasebiyle, bu tabirden birinci derecede bu ikinci mana anlaşılmaya başlandı.

III. Selim, tesis ettiği güzel bir adetle Meclisi Meşveret ile devleti yönettiğinden, bu problemi de aynı yolla çözüme kavuşturmak istiyordu. Bunun için henüz seferden dönmek üzere olan Sadrazama ve yetkili zatlara, Osmanlı Devleti’nin zaafa uğrayan askerî meselelerini ve buna ilâveten diğer problemlerini çözme tekliflerini ihtiva eden lâyihalar hazırlamalarını ve bu layihaların tartışılarak en iyi metodun tesbit olunarak hemen uygulamaya geçilmesini emreden hattı hümâyûnlar gönderdi.

Burada önemle belirtmemiz gereken bir husus vardır. Bazı tarihçiler (Yılmaz Öztuna ve Enver Ziya Karal gibi), açılan bu teklifin bütün Osmanlı Kanunlarına şamil olduğunu zannetmişler ve netice olarak da, değişikliğe karşı çıkanları mürteci, taraftar olanları radikal ve devrimci ve ortada olanları da bazan muhafazakâr diye İsimlendirmişlerdir. Halbuki bu tamamen yanlıştır. Tartışılan İslâm Hukukunun hükümleri değil, İslâm Hukukunun ülü’lemre verdiği yetkiye dayanılarak tedvîn edilen ve Kanuni devrinde kemâlini bulan kanun hükümleridir, kanunnamelerdir. Dolayısıyla, III. Selim’i yüzünü batıya çeviren ve şerî’attan yüz çeviren bir padişah olarak vasıflandırmak mümkün değildir.

III. Selim’in fermanı üzerine ikisi yabancı olmak üzere 21 mütehassıs Osmanlı askerî kanunları ve diğer örfî kanunları üzerinde kanaatlerini açıklayan lâyihaları hazırladılar. Bunların arasında, muhafazakâr diye bilinen Rumeli Kazaskeri pâyelisi Tatarcık Abdullah Efendi, o zaman Defterdar olan Şerif Efendi, Sadrazam Yusuf Paşa, Çavuşbaşı Râşid Efendi, Sadrı Âli Kethüdası Mustafa Reşîd Efendi (Köse Kethüda) ve Muhâsebei Evvel Hacı İbrahim Efendi gibi şahsiyetler bulunmaktadır. Bunların tamamının ittifak ettiği nokta, yapılacak yeni düzenlemelere ordudan başlanmasıdır. Ancak tekliflerin ayrıntılarında farklılık vardır. Bunları üç grupta toplamak mümkündür:

1) Tatarcık Abdullah Efendi’nin başını çektiği bir grup, Yeniçeri ocağına Kanuni kanunlarındaki gibi itibar edilmesini ve ancak Avrupa’daki yeni harp teknolojisinin ve eğitim usullerinin bu kanunlara adapte edilerek alınmasını savunmuşlardır.

2) Sadrazam Yusuf Paşa’nın başını çektiği bir grup ise, yeniçeri ocağının ıslâhının mümkün olmadığını; tamamen yeni bir ordu tanzim edilerek ve Avrupa ordularındaki yeni eğitim metotları da esas alınarak mevcut sistemin değişmesini müdâfaa etmektedirler.

3) Muhâsebei Evvel Hacı İbrahim Efendi ve ReisülKüttâb Abdullah Berrî Efendilerin başını çektiği bir grup ise, askerin mutlaka tanzim edilmesini, ancak bunun için yeniçeri kanunlarının iptali yönüne gidilmesinin doğru olmadığını arzu etmişlerdir.

Bu üç görüşten de anlaşılacağı gibi, herkes bu düzenlemenin yapılmasında müttefiktir. Ancak usullerde ayrılmaktadır. Bu görüş ayrılıkları, tamamen, askerî hukuk ve teşkilât ile yani kanunnamelerdeki hükümlerle alakalıdır. Bunu, bütün bir Osmanlı hukuk sistemine teşmil ederek, düzeni değiştirmeyi, Osmanlı Devleti’nin esas kabul ettiği Şer’i şerifden taviz manasına almak ve muhalif olanları irtica ile suçlamak, tarihi anlamamak demektir.

III. Selim, ikinci şıkkı esas almış ve Osmanlı ordusunun tamamen şirazeden çıktığını bildiğinden dolayı, Şubat 1793 yılında bütün lâyihaları özetleyerek bir Risâle’de toplatmış ve temel olarak şu kararları almıştır: a) Mevcut asker nizâmı yeniden düzenlenecek; b) Avrupa’daki eğitimli askerler benzeri yeni bir ordu kurulacak (nizâmı cedid askeri) ve c) Savaş teknikleri ve askerî eğitim yeniden tanzim olunacak. İşte nizâmı cedid deyince akla gelmesi gereken bunlardır.

Bu nizâmı cedid rüzgarı bununla da kalmamıştır. Gerçekten 1206 ve 1207 hicrî yıllarında yeni düzenlemeler olmak üzere gördüğümüz bir dizi ıslâhat yapılmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır:

1) Taşradan İstanbul’a olan göç yeniden düzenlenerek teftişi sıkı kurallara bağlanmıştır.

2) Gemicilik mesleği teşvik edilmesi için nizâmnâme yapılmıştır.

3) Resmi elbiseler ve protokol kaideleri yeniden tanzim olunmuştur.

4) Yeniçeri ocağının ıslâhı için tedbirler alınmıştır.

5) Asker maaşları düzenlenmiştir.

6) Bahriye Zabitleri Kanunu çıkarılmıştır.

7) Yargı Islâhatı yapılmıştır.

8) Topçu ve Arabacı Kanunları kabul edilmiştir.

9) İrâdı Cedid Hazinesi kurulmuştur.

10) Asâkiri Mu’alleme Kanunu çıkarılmıştır.

Bu ıslâhat, aklı başında olan hiç kimse tarafından reddedilemezdi. Ancak uygulanmasında problemler çıkmış ve III. Selim’in tahtına ve canına mal olmuştur. Yoksa, Nizâmı Cedid Islâhatından kasıt, rejim değişikliği demek değildir. Nitekim konuyu daha sonra tekrar ele alan Ahmed Cevdet Paşa, nizâmı cedid nizâmının şer’an ve aklen gerekli olduğunu, ancak hakikatı halden habersiz bir takım rezillerin bu askerlere dil uzattıklarını ve maalesef III. Selim’in de şefkatinden dolayı bu rezilleri cezalandırmayarak sonunda canından olduğunu gayet açık anlatmaktadır.

Kaynakça;

Asım Tarihi, c. 1, sh. 349 vd., c. 2, sh. 26-31;

Cevdet Paşa, Târih, c. V, sh. 107-109, 113, 125, 171-183, 187-253, 268-269, 279-280, 438-453; c. VIII, sh. 20;

Karal, Enver Zıya, Osmanlı Tarihi, c. V, Ankara 1988, sh. 55-76;

Karal, Enver Ziya, “Osmanlı Tarihine Dair Vesikalar. Bonneval’in Osmanlı Bahriyesine Dair Raporu Nizâmı Cedid Hakkında Vesikalar Osmanlı Devleti’nin Durumuna Dair Rapor”, Belleten c. IV, sayı 1415(1940), sh. 175-189;

Öztuna, Yılmaz, Osmanlı Devleti Tarihi, c. I, sh. 464-467.

2 thoughts on “Nizam-ı Cedid nedir?

  1. paylaşım için teşekkür ederim.
    Yeniçerilerin çekememezliği ve Kabakçı Mustafa isyanıyla katledilen ilk batı tarzındaki ordumuz Tarihin acı gerçekleri.
    Eğer yeniçeriler bir padişahı nizamı cedid ordusunu kurdugu için tahtdan indirebiliyor ve yerine 2.Mahmut’u getirebiliyorsa padişahın (3.Selim’in) otoritesinin bozuk oldugunu gösteriyor.
    Kanuni gibi Yavuz gibi padişahlar olmalıydı ki , yeniçeriler isyan mı edebilirlerdi en azından yeniçeri ocagı bozulmazdı.
    7 Denize, 3 Kıtaya hükmeden ecdadımızı sonsuz sevgi ve saygıyla anıyorum.

Bir Cevap Yazın